otarafa: Bulent Ersoy vs Divine Comedy butarafa: Microsoft Outlaws Dzongkha
Neil Gaiman

cevap ver  kazımkanat   19/11/07

short story novella

sabah sabah içimi parça pincik eden bir neil gaiman kısa hikayeciği

Tulsa, Oklahoma, Louisville Arasında Bir Yerde Otobüsteki Bir Ayakkabı 
Kutusunda Bulunmuş Günlükten

28 Pazartesi

Uzun süredir Scarlet'in peşindeyim. Dün Las Vegas'ta idim. Bir casinonun 
park yerinde yürürken bir kartpostal buldum. Kızıl rujla tek bir sözcük 
yazılmıştı üzerine. Tek sözcük: Anımsa. Kartpostalın öteki yüzünde 
Montana'daki bir otoban vardı. 

Neyi anımsamam gerektiğini anımsamıyorum. Şu anda yoldayım, kuzeye 
doğru gidiyorum. 

29 Salı

Montana'dayım, hayır, belki de Nebraska'da. Bu satırları bir motelde 
yazıyorum. Odamın dışında felaket bir rüzgâr esiyor, koyu motel kahvesi 
içiyorum, tıpkı yarın ve ondan sonraki gecelerde içeceğim gibi. Bugün küçük 
bir kasaba lokantasında biri onun adını ağzına aldı. "Scarlet yollarda," dedi 
adam. Bir trafik polisi idi, yanına gelip kulak kesilince konuyu değiştirdi. 

Bodoslama birbirine girmiş iki arabadan söz ediyordu. Yol üzerindeki cam 
kırıkları elmas gibi parıldıyordu. Bana kibarca, "Hanfendi," diye hitap etti. 

30 Çarşamba

"Kafamı bozan iş değil," dedi kadın. "İnsanların bakışları." Titriyordu 
kadıncağız. Soğuk bir geceydi, fazla bir şey yoktu üzerinde.

"Scarlet'i arıyorum," dedim ona. 

Ellerimi ellerine aldı, sonra yanağıma dokundu, usulca değdi eli. "Aramaya 
devam et, şekerim," dedi. "Hazır olduğun zaman bulacaksın." Sonra 
sokakta kayboldu.

Küçük bir kasabada değildim artık. Belki de Saint Louis'e gelmiştim. Saint 
Louis'te olduğunu nasıl anlayabilirsin ki? Bir zafer takı aradı gözlerim, Doğu 
ile Batı'yı birbirine bağlayan bir şey. Ama böyle bir şey gerçekten vardıysa 
bile onu ıskalamıştım ben. 

Daha sonra bir ırmaktan geçtim. 

31 Perşembe

Yolun kenarında yaban böğürtlenleri vardı. Çalıların arasına sıkışmış kırmızı 
bir iplik gördüm. Artık varolmayan bir şeyin peşinde olmaktan korkuyorum. 
Belki de hiç varolmamış bir şeyin… 

Çöldeki bir cafede eskiden sevdiğim bir kadınla konuştum bugün. Uzun 
süredir orada garsonluk yapıyormuş. 

"Beni aradığını sanıyordum ben de," dedi. "Anlaşılan yoldaki duraklardan 
biriymişim sadece." 

Gönlünü alacak bir şeyler söyleyemedim ona. Beni işitmedi. Scarlet'in yerini 
biliyor musun, diye sormalıydım.

32 Cumartesi

Dün gece Scarlet'i gördüm düşümde. İriyarı, insan azmanı bir şey olmuş, av 
niyetine benim peşime düşmüştü. Düşümde neye benzediğini biliyordum. 
Uyandığımda kendimi yol kenarına park etmiş bir kamyonetin içinde buldum. 
Bir adam pencereden el fenerini üzerime doğru tutuyordu. 
Bana, "Beyfendi," diye hitap etti, kimliğimi göstermemi istedi. 

Kim olduğumu, kendimce kim olduğumu, kimi aradığımı söyledim ona. Güldü, 
sonra başinı sallaya sallaya çekip gitti. Bilmediğim bir şarkı mırıldanıyordu. 
Kamyoneti güneye, doğan güneşe doğru sürdüm. Kimi zaman bunun bir 
takıntı halini alması ürkütüyor beni. O yürüyor. Ben arabadayım. Neden hep 
benden önde? 

1 Cumartesi

Eşyalarımı koyacağım bir ayakkabı kutusu buldum. Jacksonville'de bir 
McDonalds'a girip peynirli hamburger yedim, ardından da çikolatalı bir 
milkshake içtim. Ayakkabı kutusunun içine koyduğum her şeyi çıkarıp 
masanın üzerine koydum: Böğürtlenlerin üzerinde bulduğum kırmızı iplik, 
kartpostal, Sunset Bulvar'ının kenarındaki bir çöplükte bulduğum Polaroid 
fotoğraf -baş başa vermiş bir şeyler fısıldayan iki kızın resmi görünüyor 
fotoğrafta, yüzleri flu; bir teyp kaseti, Washington D.C.'de bana verilmiş 
minik bir şişe, içinde altın gibi bir şeyler pırıldıyor; kitap ve dergilerden 
kesilmiş sayfalar. Bir casino fişi. Bu günlük. 

"Öldüğünde," diyor yan masadaki esmer kadın, "seni elmasa 
çevirebiliyorlarmış. İlmi bir olay. Ben böyle anımsanmak isterim. Parlamak 
istiyorum çünkü."

2 Pazar

Hayaletlerin yürüdüğü yollar kadim sözcüklerle toprak üzerine yazılmıştır. 
Hayaletler otobana çıkmaz. Yürürler. Bu yüzden mi buradayım ben? Bazen 
onun gözleriyle bakıyormuşum gibi geliyor bana. Bazen de sanki O benim 
gözlerimle bakıyor dünyaya. 

Şu anda Kuzey Carolina'da, Wilmington'dayım. Issız bir kumsalda 
yazıyorum bu satırları, güneşin şavkı denizin üstüne düşmüş, öyle yalnızım 
ki. 

Gün doğmadan neler doğar, öyle değil mi?

3 Pazartesi

Baltimore'daydım, çiseleyen yağmurun altında kaldırımda durmuş nereye 
gideceğimi düşünüyordum. Scarlet'i bir arabanın içinde gördüm galiba. Bana 
doğru geliyordu. Arabayı o kullanmıyordu. Yüzünü göremedim, ama saçları 
kızıl idi. Köhne kamyoneti kullanan kadın şişko ve mutlu biriydi, uzun kara 
saçları vardı. Koyu tenliydi. 

O gece tanımadığım bir adamın evinde uyudum. Uyandığımda bana, "Şimdi 
Boston'da," dedi. 

"Kim?"

"Aradığın kişi."

Nereden biliyorsun, diye sordum ama karşılık vermedi. Bir süre sonra evi 
terk etmemi istedi, çok geçmeden evden çıktım. Eve dönmek istiyorum. 
Evimin nerede olduğunu bilsem dönerdim. Tekrar yollara düştüm.

4 Salı

Öğle vakti Newark'tan geçerken ucundan New York'u gördüm, havadaki toz 
kütlesi yüzünden silueti iyice silikleşmiş, yaklaşan fırtınanın etkisiyle 
karanlığa bürünmüştü. Dünyanın sonu gelmiş olabilirdi.

Galiba kıyamet siyah-beyaz gelecek, eski bir film gibi. (Kömür karası saçlar, 
karbeyazı şeker akı ten) Renkler varolduğu sürece yaşar gideriz belki de. 
(Kankızılı dudaklar, diye anımsatıyorum kendime.)

Kuşluk vaktinde Boston'a vardım. Aynalarda ve yansımalarında O'nu 
ararken fark ediyorum kendimi. Kimi günler beyazların bu ülkeye geldiği 
zamanları, kara tenlilerin zincire vurulmuş kıyıda tökezlediği anları 
anımsıyorum. Kızıl tenlilerin bu topraklarda yürüdüğü zamanları 
anımsıyorum, toprağın daha körpe olduğu zamanları. 

Issız toprakları anımsıyorum.
"Ananı nasıl satabilirsin?" Üzerinde dolaştıkları toprakları satması 
istendiğinde ilk insanın söylediği sözler bunlar. 

5 Çarşamba

Dün gece benimle konuştu. O olduğuna eminim. Los Angeles, Metairie'de 
bir telefon kulübesinin önünden geçiyordum. Telefon çaldı, ahizeyi 
kaldırdım. 

"İyi misin?" dedi ses. 
"Kimsiniz?" diye sordum. "Yanlış numara çevirmiş olmayasınız."
"Olabilir," dedi. "Ama iyi misin sen?"
"Bilmem," dedim.
"Ne kadar sevildiğini bil," dedi. O idi, kesinlikle emindim. Ben de seni 
seviyorum, demek istedim, ama O çoktan kapamıştı. Tabii gerçekten O 
idiyse. Bir anlığına orada idi. Belki de yanlış numaraydı, ama öyle olduğunu 
sanmıyorum. 

Artık o kadar yakınım ki. Kaldırımdaki evsiz barksız, yanında battaniye 
taşıyan adamdan bir kartpostal satın aldım ve üzerine rujla Anımsa diye 
yazdım, artık unutmam mümkün değil. Ama rüzgâr çıkıyor ve kartpostalı 
önüne katıp götürüyor. Galiba şimdilik yoluma devam edeceğim. 

TORI AMOS 2002 TOUR BOOK


 -kısa hikaye, novella ve roman
roman en uzun olanı 
novella romandan kısa fakat kısa hikayeden uzun
kısa hikaye en kısa olanı
bir hikayenin ne kadar uzun olduğuna nasıl karar veriyoırlar ki?
dışından mı bakıyorlar yoksa okunup da mı karar veriliyor?


Keywords:short story novella
Kategori: sayfa


boşlukları doldurun


bunlara da göz atabilirsiniz:

otarafa: Bulent Ersoy vs Divine Comedy butarafa: Microsoft Outlaws Dzongkha

iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları