otarafa: fark butarafa: ev arkadaşı aranıyor
zaman 11. boyut olursa

cevap ver  jouissance   30/01/07


"İçinde bulunduğumuz mekânı üç boyutlu (en-boy-derinlik) olarak tarif 
ediyoruz. İzafiyet teorisinin getirdiği anlayışla bu üç koordinata dördüncü 
olarak bir de zaman eklenmiş, toplam dört boyutlu bir kâinat tasvir 
edilmiştir. 


Boyut kavramını daha iyi anlayabilmek için tek boyuttan, yani 'doğru'dan 
başlayalım. Aslında bu tek boyutlu çizginin 'doğru' olması da gerekmez, 
herhangi bir 'eğri' de olabilir. Bir eğri üzerindeki herhangi bir noktanın 
konumunu tek bir sayıyla ifade edebiliriz. Meselâ, Ankara-İstanbul yolunu 
yaklaşık tek boyutlu bir hat olarak görebilir, bu yol üzerindeki her noktayı 
bir kilometre ile ifade edebiliriz. İki boyuta örnek ise 'düzlem'dir. Bir masanın 
üstü (idealde) iki boyutlu bir düzlemdir. Masanın üzerindeki herhangi bir 
noktayı en ve boy koordinatları olarak iki sayıyla ifade edebiliriz. Bu 
düzlemin üzerine dik olarak bir de yükseklik çıkarsak üç boyutu elde etmiş 
oluruz. Üç boyuta örnek olarak bir küpü verebiliriz. Küpün içindeki herhangi 
bir noktanın konumunu tarif etmek için, belli bir köşe sıfır noktası (orijin) 
olarak referans alınır ve noktanın konumu x, y, z eksenlerindeki üç sayı ile 
ifade edilir. 
Bir, iki ve üç boyuttan sonra tıkanıyor, yani dört boyutlu bir cisme örnek 
veremiyoruz. Bizim bildiğimiz ve kafamızda canlandırabildiğimiz dünya üç 
boyuta kadar çıkıyor. Daha yüksek boyutlu uzayları matematik diliyle ifade 
edip hususiyetleri üzerinde kafa yorsak da, bunu zihnimizde 
canlandırmamız oldukça zor. 
Bu sınırlılığı 1880'lerde hikâyeleştiren Edwin A. Abbott, Düz Ülke (Flatland) 
romanında iki boyutlu bir dünya anlatır. Bu dünya, bir kâğıt sayfası gibi 
yassı ve düz, yani iki boyutludur. Kare ve Daire Beyler bu dünyanın 
sakinlerindendir. Bu yassı fertlerin hareketleri, görmeleri, tasavvurları hep 
bu iki boyutlu dünyayla sınırlıdır. Meselâ Kare Bey, Daire'nin içini hiç 
görmemiştir; çünkü görebilmesi için Daire'yi çevreleyen çemberin bir yerinde 
açılma olması gerekir. Bir gün bu yassı, yani iki boyutlu dünyanın dışından 
üç boyutlu bir Küre, Kare Beyle sohbete başlar. Küre, Kare'ye üç boyutlu 
uzayı anlatmaya çalışır; fakat bir türlü anlatamaz. Sonra Kare'ye bir fikir 
vermesi için, Küre, yavaşça Kare'nin iki boyutlu dünyasının bir tarafından 
girip öbür tarafına geçer. Suya batan bir top gibi, Küre iki boyutlu dünyada 
önce bir nokta şeklinde görülür (düzleme temas noktası). Sonra gittikçe 
büyüyen bir daire olur. Sonra tekrar küçülmeye başlar ve bir noktaya 
indikten sonra kaybolur. Kare, hayretler içinde kalsa da, üç boyutun nasıl 
bir şey olduğunu kafasında canlandıramaz, tâ ki bir şekilde hapsolduğu iki 
boyutlu dünyanın yukarısına çıkıp o dünyanın bütün sakinlerini (yani daire 
vs gibi şekilleri) yukarıdan görünceye kadar. 
"Dört boyutlu bir uzay nasıl olurdu?" diye düşünmenin belki en kolay yolu, 
hikâyedeki gibi iki ve üç boyutu karşılaştırıp, üçten dört boyuta geçiş 
hakkında mantık yürütmektir. Meselâ dört boyutlu bir uzayda yaşayan 
varlıklar olsaydı neler olurdu? Öncelikle dört boyutlu âlemde yaşayan bir 
varlığın, bizim gibi üç boyutlu insanların arasında, bir anda kayboluvermesi 
onun için çok kolay olurdu. İki boyutlu uzayda, meselâ bir kâğıt sayfasında 
olan bir cismin birden olduğu yerde yükselerek kâğıdın dışına çıkmasını 
düşünün. Bu cisim bir milimetre oynamayla (yükseklik yönünde) gözden 
kaybolup, bir milimetre oynamayla geri gelebilir. 
Başka bir enteresan özellik de, dört boyutlu âlemde yaşayan bir varlık için, 
üç boyutlu cisimlerin içi ve dışının beraber görülebilmesi ve bunlara 
ulaşılabilmesidir. Yine iki boyut-üç boyut örneğimize dönersek; aynı kâğıt 
sayfasındaki iki şekil birbirinin içini, şekil kesilip açılmadıkça göremez ve 
birbirine ulaşamaz. Ama üçüncü boyutu kullanan bir varlık, iki boyutlu 
şekillerin içlerini de aynı anda görür ve onların içlerine doğrudan ulaşabilir. 
Bu noktada ilginç örnekler şunlar olabilir: bir kasayı açmadan içindekileri 
alabilmek veya bir hastanın başka hiçbir yerine dokunmadan uzanıp 
apandisitini kesip almak… 
Daha karmaşık bir şeklin iki boyutla kesişimini düşünürsek, çok daha farklı 
görünümlerin tek bir varlıktan kaynaklanmasını hayal edebiliriz. Meselâ bir 
küpün iki boyutlu bir uzayda iz düşümü kare olabileceği gibi, duruşuna 
göre, üçgen de olabilir. Daha da ilginci, dört boyutlu tek bir varlık, üç 
boyutlu bir dünyada aynı anda birden fazla yerde farklı varlıklar olarak 
görülebilir. Meselâ bir cankurtaran simidini yarısına kadar dik olarak suya 
batırdığımızı düşünelim. Üç boyutlu olan bu cisim, su yüzeyinin iki boyuta 
sıkışmış dünyasından bakıldığında, iki ayrı yerde iki ayrı dairecik olarak 
görülür. 
Günümüzde fizik çevrelerinde tartışılan "süper sicim" teorisi, dört değil 10 
(zamanla beraber 11) boyutlu bir kâinat kabul etmektedir. Teoriye göre 
bildiğimiz üç boyutun dışındaki boyutlar kendi içlerine kapandıkları için, 
algıladığımız mikro-âlemden makro-âleme kadar kendini göstermemektedir. 
Bu fazla boyutlar ancak atomun temel parçacıklarının da çok daha altındaki 
ölçeklerde var olmaktadır. Boyutların içine kapanıp görünmez oluşunu şöyle 
bir örnekle anlamak mümkün olabilir. Bir torba kuru fasulyeyi düz bir yere 
sıkça dizerek bütün bir yüzeyi kapladığımızı düşünelim. Çok uzaktan bakan 
birisi için bu, iki boyutlu bir yapı, yani düz bir yüzeydir. Ancak yakından 
bakarsanız bu yapıyı oluşturan temel parçacıkların aslında üç boyutlu 
fasulye taneleri olduklarını görürsünüz. Ama üçüncü boyut, yani kalınlık, çok 
küçük olduğu ve parçacıkların içine hapsolduğu için makro dünyada fark 
edilmemektedir. Şimdi, önceki anlattıklarımızla bir paralellik oluşturmak için, 
şöyle bir örnek daha düşünelim: Fasulyelerden oluşan bu yüzeye bir resim 
yapalım. Her fasulyenin bir yüzü boyanmış olarak bu tablonun bir noktasını 
oluştursun. Sonra bu fasulyeleri birer birer ters çevirelim. Yaptığımız resim 
kaybolur. Fasulyeleri çevirirsek resim tekrar ortaya çıkar. İşte bu misâl, 
atomaltı parçacıkların derinliklerine hapsolmuş fazla boyutların bazı 
olağanüstülüklere vesile olması düşünülebilir. 
Fizikçilerin üçten fazla boyutlu bir dünya tasvirleri, yukarıdaki "kendi içine 
kapanmış boyutlar" yaklaşımıyla sınırlı değildir. Alternatif bir düşünce de, 
içinde yaşadığımız kâinatın, daha yüksek boyutlu bir kâinatta üç boyutlu 
bir "zar" şeklinde olmasıdır. Bizim durumumuz "Düz Ülke" hikâyesindeki üç 
boyutlu bir uzayda iki boyutlu bir sayfaya hapsolmuş Kare Beyin durumuna 
benziyor. Bu bakış açısına göre bilinen dört temel kuvvetten üçü, yani zayıf 
ve kuvvetli nükleer tesirler ve elektromanyetik dalgalar (en önemlisi ışık) bu 
üç boyutun dışına çıkamıyor; böylece biz de bu üç boyutlu mekânımızın 
ötesini göremiyoruz (belki de bu kuvvetler bu boyutlara nüfuz ediyor, fakat 
biz fark edemiyoruz). Fakat yerçekimi kuvvetinin bu üç boyutun içinden 
geçerek ötesine sızdığı iddia ediliyor. 
Alıştığımız üç boyutlu mekân ve zaman boyutunun dışına çıkabildiğimiz anda 
mümkün hâle gelen şeyleri sayıp bitirmemiz zor. Meselâ zaman ve mekânın 
düz değil içe veya dışa bükük olması ihtimali daha başka olağanüstülüklere 
kapı açabilir. Meselâ, dünya yüzeyi iki boyutlu kabul edebileceğimiz bir 
yüzeydir. Bu küre yüzeyi aslında üç boyutlu bir uzayda, dışbükey iki boyutlu 
bir yüzeydir. Küre olmanın bir sonucu olarak, bir yönde dümdüz gittiğimizde 
yine dönüp aynı noktaya geliriz. Aynı şeyi üç boyutlu kâinat için de 
düşünmek mümkündür. Yani eğer kâinat dört boyutta bir "küre" yapısına 
sahip ise, uzayda dümdüz ilerlediğinizde bir süre sonra aynı yere gelmeniz 
gerekir. Yani bitişi olmayan, ama sonsuz da olmayan bir uzay. Başka bir 
sonuç da, kürenin bir noktasından diğerine, kürenin içinden kestirme bir yol 
olabildiği gibi, yaşadığımız kâinatta da böyle gizli geçitlerin olabileceğidir. 
Kara deliklerin bazı bilim kurgu-romanlarında böyle tünel görevi görmesi 
yaygın bir konudur. 
Yukarıda anlatılanlar, içinde yaşadığımız ve kafamızda kurguladığımız 
dünyanın, daha geniş mânâda da bütün bir fizikî âlemin çok sınırlı olduğunu 
göstermektedir. Üç boyutlu âlem çerçevesine hapsolmuş materyalist 
yaklaşımlar ruhanî ve melekûtî âlemlere, en azından (yukarıda verilen 
çarpıcı örnekler muvacehesinde görüldüğü gibi) bunları anlamaya açık ve 
aslında çok zengin fakültelerle donatılmış olan insan zihnini ve kalbini 
tatmin edememektedir. Dolayısıyla, hem farklı boyutlarda bulunan, zaman 
zaman bizim boyutlarımıza girip çıkan ruhanî varlıkları, hem de kalb ve 
ruhun hayat derecelerini akıl çerçevesinde izah etmek, çok boyutlu âlem 
yaklaşımını esas aldığımızda mümkün hâle gelmektedir."
Abdullah Eren




Kaynaklar 
- Edwin A. Abbott, FLATLAND, A Romance of Many Dimensions (Çeviren: 
Hasan Fehmi Nemli), Düzülke, Ayraç Yayınevi, 1999. İngilizce tam metni için: 
http//ry4an.org/flatland/ 
- Rudy Rucker, Spaceland, A Novel ofthe Fourth Dimension, Tom Doherty 
Associates, 2002. 
- Hypercube's Home Page, The Fourth Dimension, 
http://www.geocities.com/CapeCanaveral/7997/" 
 
 



boşlukları doldurun


bunlara da göz atabilirsiniz:

otarafa: fark butarafa: ev arkadaşı aranıyor

iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları