otarafa: indirin hadi butarafa: My Litte Pony Fantasies
mutsuzluk ve aşk

cevap ver  chaylaq   22/03/06

ODTU Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam ile yapılan bir söyleşi:

- Sevgili hocam, memleketin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Feci şekilde kokuşmuş bir şeyler var. Şimdi tabi bu lafı 1500 sene önce 
Platon da söylüyormuş, 500 sene önce Hamlet de söylüyordu, otuz yıldır da 
ben söylüyorum. Hayatımız kokuşuyor, güzel bir söz değil ama böyle. 
İnsanların seyrettiği televizyon dizileri kötü, okuduğu kitaplar kötü, ama 
benim şikâyetim bunların kötü olduğunu söyleyen insanlardan. Sürekli 
şikâyet edene entel diyoruz. Ne kadar çok şikâyet ederseniz o kadar 
entelektüel oluyorsunuz. Oysa, Entelektüel mutlu bir adamdır, burada 
mutlu demek memnun anlamında değil. Mutludur, yaşanan çirkinlikleri görür 
fakat bunları kabul etmez. Çirkinlikleri nasıl düzeltebileceğini düşünür, 
yolunu yordamını bulur. Kokuşmuşluk, önce kendimizle olan ilişkimizde 
başlıyor. Kendimizi çok fazla değerli gördüğümüzü sanmıyorum. İşin beteri 
kendimizi adam yerine de koymuyoruz. Yemek yemiyor artık çağımız insanı, 
tıkınıyor. Yemeğin tıkınmaya döndüğü bir çağda yaşıyoruz. 

Bütün bunlar yozlaşmış bir hayatı gösteriyor, çünkü ortada zevk yok. Zevkin 
hançerlendiği bir yaşam var.

- Kendimizi nasıl kurtarırız bu hançerden? 

Hazların peşinden koşarak değil tabi. O da hayatımızı sürdürmek için, sabah 
sekiz akşam beş çalıştığımız işler kadar kokuşma belirtisi. Eğlenmek için 
yaptığımız şeyler de otomatikleşiyor. Çünkü şu film seyredilecek deniliyor, 
herkes o filmi seyrediyor, şu yazar okunacak diye emir geliyor, herkes o 
yazara çullanıyor. Fakat herkes o yazardan ne anlıyor? Madem ki farklıyız, 
herkes o farkı yaşamalı. Ama fark da bize giydirilen bir şeye dönüşüyor. 
Beymen'den giyinince farklı oluyorsun. Kendimizden kaynaklanmıyor. Yani 
diplomalar, nasıl yaşayacağımız, her şey bize dışarıdan giydiriliyor. Ama kim 
giydiriyor derseniz, kimse giydirmiyor aslında, birbirimize giydiriyoruz. Böyle 
olunca yaşama sevinci kayboluyor, bu çok büyük bir tehlike. 


- Öğrencilerinizin yarısının anti-depresan kullandığı doğru mu?

Doğrudur. Bizim ODTÜ civarında hayat bir beladır diye algılanıyor herhalde. 
Sürekli şişiriliyor gençler, sen akıllısın diye. Ailelerin de beklentisi büyüyor. 
Ama küçük bir başarısızlıkla karşılaştıklarında hemen bunalıma giriyorlar. O 
kadar el bebek gül bebek yaşamaya alıştırılmışlar ki, acılara tahammülü 
olmayan insanlar yetişmeye başlıyor. Yaralar almaya başlayınca, bir çıkış 
noktası bulamayınca ya ilaçlarla tahammül etmeye çalışılıyor ya da savunma 
mekanizmaları aşırı gelişiyor. 

- Bu durum başarıya koşullanmaktan mı kaynaklanıyor?

Başarılı olsan, başarının hiçbir ölçütü olmadığı için, nerede duracağını 
bilemiyorsun ve başarı dangalağı oluyorsun. Sürekli önüne havuç konmuş 
eşek gibi koş Allah koş. İşkolik oluyorsun. Başarısız olsan geride durmaya 
tahammül edemiyorsun. O yüzden başarı ve başarısızlığın dışında bir hayatı 
seçmiş olabilirsin, yani serseri olmak çok daha iyidir bence. Başarısızlık ve 
büyük beklentiler bir aradaysa o zaman anti- depresancı oluyorsunuz. 
Bunların dışında üçüncü bir yaşamın peşindeyseniz yaratıcı olmak 
zorundasınız. Yani dünyaya posta atmış, egemen değerlerin dışında bir 
insan olmak gerekir. Dünyaya posta atabilmeniz için de önce kendi 
değerlerinizin olması gerekir. 

- Mutsuzluk bulaşıcı mı?

Pısırık, güvensiz insanların bu kokuşmuşluktan çıkma şansı yok. Mutsuz ve 
sinirliysen bol bol sigara içersin ve kısa bir süre sonra ölürsün. Mutsuzluk 
uzun sürmez. Trafikte kavga edersin, bir araba sopa yersin. Onun için rahat 
olmak lazım. On derste rahat olma kitapları şimdi çok satıyor. Orada 
yazanların tam tersini yaparsan belki biraz rahatlarsın. 

- Hayvan dergisine verdiğiniz beyanatta: "Bilge dediğin fırlama olur 
demişsiniz." Bu görüşünüzde ısrarlı mısınız?

Gayet ısrarlıyım, hatta bu görüşümü daha da ileri götürdüm, bilge dediğin 
hem fırlama olur, hem de puşt olur diyorum. Bilge, hayatın bütün hazlarının 
ardından koşar ama o hazların hiçbirinin dangalağı olmaz. Serserilerle 
konuşur, berduşlarla arkadaşlık eder, bir sürü dedikodunun farkındadır, 
magazinleri izler ama bulaşmaz. Günde on beş dakika televizyon izler ama 
sonra genellikle evleri iki katlı olduğundan yukarı çıkar, Mevlana'yı 
Farsçasından okur, yatmadan önce iki bardak şarap içer. Bilge adamda hem 
sokakta süren hayatı yaşayabilme yeteneği ve gücü vardır hem de o 
hayatın dışına çıkabilme cesareti. Yani bilge insan, hayatın içindedir. 

Leman'ı, Penguen'i okuduğu zaman esprileri anlar, mel mel bakmaz. Yani 
ben bilgeyim, bu adamlar ne biçim espri yapıyor, çok ayıp demez. Son çıkan 
küfürleri bilir. Yeni küfürler üretir. Yaşamdan tat almayı bilir ama bunu hiçbir 
zaman ayağa düşürmez. Ayağıyla yaşadığı yaşamı, yukarı çeker. O küfür 
ettiği zaman, küfür onda besmele gibi bir şey olur. Bizde bilge, yerinden 
kalkmaz, aksakallı, yemek yemez, çişi gelmez biri olarak bilinir. Oysa bilge 
dediğin doğal gaz kuyruğuna girer, sırasını kapan olursa kavga eder, 
gerekirse karakolluk olur. Bu tanıma göre bilgelik, akademisyenlikle pek 
örtüşmüyor. Akademisyenlik kötü bir iş. Bilgeliğe aykırı, otuz yıldır millete 
not veriyorum, kusturucu bir şey, bıktım anasını satayım, hepinize sıfır 
diyeceğim bir gün. Ya da hepinize yüz, ne fark eder. Bilgelikle 
akademisyenlik arasında bir ilişki olabilir, o da yaşı 18-20 olanlarla sürekli 
bir arada olmaktan kaynaklanan bir şey. Bu avantajı kullanırsanız, yeni 
kalabilirsiniz. 

- Biraz da aşktan konuşalım mı? 

Aşkta benim teorim şu; aşk doğuştan hormonlarla ilgilidir ama aynı 
zamanda kazanılması, edinilmesi gereken de bir şeydir. Emek ister. 
Hormonu iyi salgılayan aşık olduğunu sanabilir, çıldırabilir, azabilir ama aşk 
ayrı bir şey. Bir sanat, bir güzellik yaratmaktır aşk. Hıyarların, hamhalat 
heriflerin işi değildir. Diyelim ki kızın birini görüyorum, içime bir ateş düşüyor 
ve aşık oluyorum. Yok, öyle yağma, böyle beleş bir şey olabilir mi? Ateş 
düştükten sonra ne halt yediğine bağlı olarak aşk olur ya da olmaz. Ateş 
düştükten sonra o ateşi düşüren kişiye gidip onu söndüreyim hemen 
diyorsan, orada aşk yoktur. Ama aşk düştüğünde; kendimizi, hayatı, 
yaşadığımız kültürü anlamaya ve dönüştürmeye çalışıyorsak, işte aşk odur. 
Bize insan olduğumuzu hatırlatır ve büyük bir sorumluluk yükler. Aşık 
olduğum zaman aklıma şu gelmeli, aşığım, demek ki yapacak çok iş var. Yani 
aşktan aldığımız enerjiyle bir yere bir ağaç dikebiliyorsak, bir insana yardım 
edebiliyorsak, farklı kitaplar okuyabiliyorsak, gereğini yerine getirdiğimiz 
şeydir. Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil çok kişiliktir aşk. Bütün 
dünyayı düşman belleyip Leyla'yı sevmek değildir. Leyla'da bütün insanlığı 
sevmektir. 

- Bir entelektüel olarak mutlu musunuz?

Yalnız kaldığım zaman, genellikle gece ikiyle dört arasında mutlu olurum. 
Televizyonu açarım ama seyretmem. Sesini dinlerim, duvarlara bakıp öyle 
düşünürüm, belki yazasım gelir bir şeyler karalarım. Uykum gelince, bu 
dünya düzelmez arkadaş deyip yatarım. Bugün de kurtaramadık dünyayı ne 
yapalım derim. Hesabi duruş, mutluluğu öldüren şeydir. Örneğin Nıetzsche, 
adam hayatı boyunca bunu anlattı. Ama Nietzsche'yi okuyup karamsar olan 
adamlar var, onlara sopayla girişmek istiyorum bazen. Adam demiş ki, ben 
bir enerji kaynağıyım. Benim insan gibi insan olabilmem, içimdekilerin 
olabildiğince bastırılmadan ortaya çıkabilmesidir. Oysa yaşam buna izin 
vermiyor, birbirimizi maskelemek zorunda kalıyoruz. Gerçi Freud 
medeniyetin temelinin bu olduğunu söylemiş. Biz de içimizdeki hayvanlığı 
bastıracağız diye, içimizdeki insanlığı da bastırmışız. Hala içimizdeki erotik 
enerjiyle ilişkimizde sakatlık var. Erotik yanımız ortaya çıktıktan sonra ayıp 
bir şey yaptığımızı düşünüyoruz. Onun için vatan millet sakarya, ilim aşkı, 
sanki hiç eros yokmuş gibi davranıyoruz, dava adamı kalıbına sığınıyoruz. 

Bütün bu kalıplarım dışında felsefe; çözüm arayanların değil, soru soranların 
yeridir, şeytanla muhabbettir. Ne zaman ki şeytan sizi alt eder, o zaman 
insan olduğunuzu anlarsınız. 


Keywords:mutsuzluk aşk felsefe ahmetinam
Kategori: sayfa


boşlukları doldurun


bunlara da göz atabilirsiniz:

otarafa: indirin hadi butarafa: My Litte Pony Fantasies

iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları