|
otarafa: jumping the shark | butarafa: misafirperverler klubu |
Extension du domaine de la lutte/Houllebecq
cevap ver
kazımkanat
03/08/06
|
"alternatif kitab online yayın evi" tarafından yayınlanan "Bir Kitabın
Eşiğinde" adlı kitaptan aldım En son okunacak olan. Buket Türkmen Houellebecq'in romanı "extension du domaine de la lutte" için bir önsöz yazmaya başlamadan evvel, önsözleri sevmeyen bir roman okuru olduğumu belirtmek isterim. Genellikle de önsözleri sonsöz olarak, yani roman bittikten sonra okurum. Önsözlerin bazı teorik kitapların okunmasını kolaylaştırıcı olduklarını kabul ediyorum, ancak söz konusu olan edebi metinler, hele ki romanlarsa, kişisel tercihim metinle arama aracı koymaksızın okumaya başlamak, sonrasındaysa varsa bu metin üzerine yazılanları okumaktır. Bu durumda yazdığım önsözün romandan önce okunmamasını diliyorum. Tabii son karar okurundur. Houellebecq modern Fransız edebiyatında oldukça tartışılan bir yazar. Kendisini "gündelik acıların roman yazarı" olarak nitelendiriyor. Oldukça basit ve sürükleyici bir yazma tarzı olması bazıları tarafından çok satmasının altında yatan yegane sebep olarak gösteriliyor. Ancak üzerine eğildiği konuların bir medeniyetin çöküşünün gündelik hayattaki yansımalarına işaret etmesi, Fransız aydını tarafından görmezden gelinmesini engelliyor. Tahrik edici yazını kadar davranışları ve röportajlardaki sözleri sebebiyle "aydın sorumluluğun"dan yoksun olup-olmadığı üzerine edebiyat dışı çevrelerde de oldukça tartışılan bir yazar. Ben Houellebecq'i edebi değerinden bağımsız olarak, bireysel yaşantıları toplumsalın yansıması olarak ele almasıyla çağının başarılı bir tanığı olarak görüyorum. Bu anlamda kanımca Fransız yazınında ve aydın tarihinde önemli bir yere sahip olacak. Burada ona bu yönünden bakmak, romanında ortaya çıkan çağ tanıklığının anlamını tartışmak istiyorum. Houellebecq'in eseri, liberal kapitalist sistemin 90'lı yıllarda vardığı marketing kültürünün rahatsız edici bir eleştirisini yapıyor. Romanları batı toplumlarının bireylerini bu sistemin taşıyıcıları haline getiren tarihsel süreci bir arka fon değil, baskın tema olarak kullanıyor. Aslında romanların kahramanları, bu dönüşümü anlatmaya yarayan birer araç. Bunlar, 90'lı yıllarda etkileri gündelik hayatta yaşanmaya başlanan yeni liberalizmin kuşatması altında yollarını bulmaya çalışan bireyler. Mutsuzluğun normalleştiği bir varoluş içindeler. Bu mutsuzluk toplumsal süreçlerin bir sonucu olarak gösteriliyor. Houellebecq, bireysel çıkış arayışlarını acıklı arayışlar olarak başarısızlığa mahkum ediyor. Ancak bir karşı çıkış ve mücadele önerisi de yok. Kahramanlarının bu derin mutsuzluğun getirdiği acıya karşı tek savunmaları var: daha dibe inmemeye çalışarak tiksintiyi normalleştirmek ve beklemek, bu arada yaşamı devam ettirmek için "gerekenleri yapmak". Ama "zor olan şu ki, kuralına uygun yaşamak yetmez. Gerçekten de (bazen ucu ucuna da olsa) kuralına uygun yaşamayı başarırsınız. (...) Faturalarınızı zamanında ödersiniz. Asla kimlik kartınız olmadan dışarı çıkmazsınız (ve banka kartı koyulan küçük özel poşetsiz!...)Buna rağmen, hiç arkadaşınız yoktur." (sf.12) Genellikle kahramanları erkek: kapitalist sistemin taşıyıcıları ve kurbanı olan, iyi eğitimli orta sınıf erkekler. Kadınlar öncelikle bedenlerinin belirleyiciliği çerçevesinde giriyorlar hikâyeye. Bu anlatım tarzı, kadını sistem açısından bedensel bir gösteri sahnesine indirgiyor: vaatlerle donatılmış pornografik gösteri sahnesi. Bu anlamda erkekler de kadınlar da, birbirleri için ezici sistemin dişlileri haline geliyorlar. Kahramanlar sistemin beyaz yakalı çalışanları içerisinden seçiliyor ve yaptıkları işlerden nefret ediyorlar. Ama boş zamanlarında yaptıkları ve eskiden sevdikleri her şey de gitgide "liberalizmin alanını genişletmesi ya da kuşatması" yüzünden nefret alanının içine dahil oluyor. Houellebecq'in ilk romanı Extension du domaine de la lutte liberalizmin kuşatmasına karşı her normal insanın"vermesi gereken" cevabı anlatıyor: mutsuzluk ve depresyon. Bu anlamda Houellebecq'in normatif bir tavrı da var, her ne kadar kendisi röportajları ve yazılarında inkar etse de. Bu tavra göre böyle bir sistemde normal olarak insan mutsuz olmalıdır. Romanın kahramanı birinci tekil şahıs, neden bu kadar mutsuz olduğunu soran terapistine itiraz ediyor: "Somut olarak insanların nasıl yaşamayı başardıklarını anlamıyorum. Kanımca herkes mutsuz olmalıydı; anlıyor musunuz, o kadar basit bir dünyada yaşıyoruz ki. Hakimiyet, para ve korku üzerine dayalı bir sistem vardaha çok eril bir sistem, ona Mars diyelim; baştan çıkarma ve cinsellik üzerine kurulu da dişil bir sistem var, ona da Venüs diyelim. Ve hepsi bu." (sf.147) Houellebecq'in eserinde sistem, ve dolayısıyla da ona karşı verilen kavga , birbirini tamamlayan alt-alanlardan oluşan çoğul bir alanı kapsıyor: iş, cinsellik ve psikoloji. Aslında bu üç alt-alan, tek bir sistemin yeniden üretim mekanizmaları olarak romana giriyorlar. Temel itiraz dinamiği ise derinden hissedilen bir tepki olarak iğrenme şeklinde ortaya çıkıyor: işten, seksten ve ruhsal tedavi sisteminden iğrenme. Bütün bu iğrenmeler, gündelik yaşamda farklı görüntülere bürünüyorlar, ancak temelde bu üç alanın alt kümeleri söz konusu. Iş, bu üç alanın en önemlisi olarak ortaya konuyor: ekonomik üretim, toplumsal yeniden üretim, bireysel sosyalleşme ve suyun üzerinde kalmanın kaçınılmaz adresi. Böylece işten iğrenme, üretim biçiminin bizatihi kendisinden kaynaklanan monoton, kişiden bağımsız, rekabete dayalı çalışma düzeninden ve hiyerarşik örgütlenmeden iğrenme olduğu kadar, iş arkadaşlarından da iğrenme biçimine bürünüyor. Kahramanı, kapitalizmi tıkandığı yerden açmaya çalışan bütün o yeni marketing şemalarıyla dalga geçiyor ve hepsinin arkasında yatan temel ideolojinin kokusunu buram buram hissediyor. Bu anlamda gitgide daha da basitleşen iş tanımlarından ve o işleri yapan insanların güçsüzlüğünden, tatil mekanlarında düzenlenen iş toplantılarından/kongrelerden ve yokmuşlar gibi davranılan, ama aslında yoğun biçimde var olan hiyerarşik örgütlenmelerden bahsederken bize de duyuruyor o kokuyu. Bütün bunlara rağmen o işte başarılı olma gereğini de buram buram hissediyoruz. Çünkü işteki başarısızlık, ekonomik yoksunluğu getirecektir, bu ise herşeyin sonu demektir. Houellebecq'in tanımladığı cinsel alan da aynı sistemin kuşatması altında görünüyor: kodlanmış pornografik görüntüler çerçevesinde yapılan seçimler, tıpkı ekonomik rekabette olduğu gibi bir yoksunluk alanı yaratıyor. Fakirleşme, liberalizmin bir sonucu olarak sadece kitlelerin ekonomik fakirleşmesi olarak ortaya çıkmıyor böylece: bedenlerin rekabetine dayalı cinsel pazarı kuşatan liberal düşünce, cinsel fakirler kitlesi yaratıyor. "Cinsel liberalizm, kavga alanının yayılmasıdır, hayatın bütün çağlarına ve toplumun bütün sınıflarına yayılması. (...) Şirketler yeni mezunlar için kavga ederler; kadınlar bazı genç erkekler için kavga ederler, erkekler bazı genç kadınlar için kavga ederler" (sf.101) Houellebecq, cinsel pazarı acının en derinden yaşandığı alan olarak görür: gençlik saplantısının yönlendirdiği gergin ten seçimleri, yaşlılık ve ölüm tehdidine gitgide daha da dayanıksız hale gelen bir toplumda, bunalımı körükler halde tasvir edilir. Aşk mümkün müdür? "Gerçekte, ergenlik sırasında art arda biriken cinsel deneyimler her türlü duygusal ve romantik yansıtma imkanını yıpratır ve bozarlar" (sf.114) Bu anlamda Houellebecq'in kahramanları, aşkı da cinsellik gibi, 'kavga alanının kuşatması' altında yaşarlar. Burada Houellebecq kahramanlarına acır mı, yoksa her türlü şefkatten yoksun dilinin tam da düşündürdüğü gibi onlardan kendisi de iğrenir mi emin olamıyor insan. Acımasızca tasvir eder ve acıklı hale getirir sıradan insanların pornografik kodlamalara uymayan ve o sınırlardan taşan fiziksel görüntülerini. Et parçalarının sarkmalarından bahseder, dökülmüş saçlardan, ve onların karşısına koyduğu diri yeni yetme vücutlardan. Kuşatmanın yeniden üretim mekanizmalarından önemli bir tanesi de kahramanın girdiği depresyon sonrası tanıklık ettiğimiz psikiyatri alanıdır. Bu alan, bir tür kızağa çekilme adresidir: bireylerin tıkanan kanallarının açılmaya çalışıldığı alan. Depresyona girmiş bir birey kullanışsız hale gelmiştir. Tedavi edilmesi gerekir. Öncelikle hastalığı teşhis edilir -kahramanımız rahatlar, hastalığının bir adı vardır artık, bu da bir şeydir- ve tedavi sürecine geçilir. Bu ise onun iş ve diğer alanlardan dışlanacağının bir işaretidir. Kahramanı, psikiyatri kliniğine, önceden yapılmış bir planı yerine getirmek için gelmiş gibi hisseder, Isa peygambere benzetir kendini, insanlığın devamı için verilen kurbanları mı kasteder? Houellebecq, ikna olmamış kahramanlar yaratır: bütün bu kuşatmanın ikna etme çabalarını boşa çıkarır kahramanları. Üç alanın üçü de birbirinden beterdir. Bence bu roman, başından beri kapitalizmin hayalini kurduğu o kapsayıcı/kuşatıcı yapıya eriştiği bir zamanda, ve belki de tam da bu yüzden, inandırıcılığını yitirmesinin romanıdır. L'extension du domaine de la lutte, Fransa'da 90'ların başında beyaz yakalı genç çalışanların etkisini oldukça fazla hissederek yaşadıkları kapitalizmin bunalımına verilen bir cevap niteliğindedir. Houellebecq, kuşağının bunalımını dillendirir gibidir. Kahramanları sıkılırlar, bunalırlar, bazen şöyle bir silkinip bir çıkış denerler, her defasında çıkışsız kalıp, ya intihar eder, ya da depresyona girerler. L'extension du domaine de la lutte'ün kahramanı, birinci tekil şahıstır. Yazarın otobiyografisiyle ortak noktalarından biri, kahramanın kitabın sonunda girdiği depresyondur- girdiği bir depresyon sonrası Houellebecq de birkaç kez psikiyatri kliniğinde kaldı. Kitap, liberalizmin krizine bir cevap olarak tasarlanan yeni üretim şemalarının getirdiği marketing kültürü, bu üretimi destekleyecek olan yeniden üretim mekanizmaları ve kayıp anlamları yeniden inşa etme çabalarına edilen itirazları dillendiriyor. Okuyucuların roman kahramanlarında kendilerini bulmaları kanımca "basit ve kolay anlaşılır yazı stilinden" değil, etki alanını genişleten ve genişlettikçe ikna kabiliyetini paradoksal olarak yitiren bir sistemi hepimizin hissetmesinden kaynaklanıyor. Bu üçlü sistem eleştirisini, daha sonradan yazacağı ve Türkçe'de de yayınlanan Temel Parçacıklar romanına bir giriş, bir hazırlık gibi görmek de mümkün. Kötümser ve rahatsız edici bakışıyla çıkışsızlığı çağırsa da, Houellebecq'in romanı bir kuşağı ikna edemeyen liberalizmin kuşatmasına verilen önemli bir cevap olarak okunmalı. |
|
kötü tasarım hem kullanıcı için hem de tasarlayan için zor kullanıcı bu arkadaşların kitaplarını okumaya çalışırken sayfalar arasındaki tasarım tutarsızlıkları ile cebelleşecek, okuma yönüyle mücadele eden, "deneysel" olsa hadi neyse, "beceriksiz" tasarlanmış sayfalarda takılacak beceriksiz tasarım en kötüsü tasarımın yokluğu kullanıma zarar vermiyor ama kötü tasarım devamlı yanlış, alakasız yerlere çekiyor ve boşa yoruyor düz bir .txt dosyasını altkitaptan indirdiğim bi .pdf'ye tercih ederim belki de .txt seçeneği de vermeli ve bizi o beceriksiz tasarımcılarının "e-Kitap Tasarım: Faruk ULAY"ın elinden, yada gözlerinden kurtarmalılar |
boşlukları doldurun
bunlara da göz atabilirsiniz:
|
otarafa: jumping the shark | butarafa: misafirperverler klubu |
iletişim - şikayet - kullanıcı sözleşmesi - gizlilik şartları |